23 Şubat 2013 Cumartesi

85. Akademi Ödülleri - Oscars / Tören Öncesi


Bu pazar gecesi 85. Oscar Ödülleri gecesi, ve tabi umuyorum bu sefer tören de bu nitelendirmeyi eskiden olduğu gibi hakeder de, Altın Küre'yi izleyen Tommy Lee Jones gibi izlemeyiz tüm geceyi.


Bu seneden aslında her sene olduğumdan daha umutluyum çünkü önceki senelerde olduğu gibi çok net bir favori yok tören öncesinde. Tabi görece daha zengin bir yıl yaşanmış olmasının da etkisi var bunda. 

En İyi Film adaylarına baktığım zaman Amour ve Beasts of the Southern Wild'ı ben bir köşeye ayırıyorum, çünkü hem bu sene en sevdiğim filmlerden oldular hem de bu kategoride aday gösterilmeleri dahi Akademi'nin kendince filmleri onurlandırması anlamına geliyor, hani bahis oynarken o 1'e bilmem-kaç-yüz veren seçeneklerden ikisi kendileri. Silver Linings Playbook eğlenceli, öylesine bir seyirlikten fazlası değildi, alacağı ödülü de zaten Altın Küre'de aldı, Life of Pi da bu senenin abartılmış vasat bir filmlerinden, görselliğe yüklenmiş çatapatlı aksiyon filmlerinin, görselliğe yüklenmiş biz-çok-naifiz draması. Bu sene izlemediğim tek film Les Miserables, daha doğrusu izlemeye yeltenip de film başladıktan kısa bir süre sonra dayanamayıp bıraktığım filmi de denebilir. Tom Hooper Oscar'lı vasat filmi The King's Speech'in ekmeğini böyle yedi, bakalım devamı nasıl olacak? Bunları bir köşeye bırakıp daha genel perspektiften baktığımızda, bu sene dokuz adayın dördü Birleşik Devletler'in kendi sorunlarını öyle ya da böyle ele alan filmler, hatta Beasts of the Southern Wild'ın öyle bir iddiası olmasa da onu da Katrina sonrası Louisiana'da geçtiğinden dahil edip dokuz filmin beşi diyebiliriz. Yarış da bu ilk kabuldeki dört filmin arasında geçecek muhtemelen, yani bu kategorinin diğerlerine döre daha iyi kazanma şansına sahip filmleri kendileri. Django Unchained'in bir Tarantino filmi olmasından yola çıkarak bu dörtlü arasında da en düşük ihtimale sahip olduğu söylenebilir, şahsen Akademi'nin kendisine yalnızca senaryo kategorisinde ödül vereceğini düşünüyorum. Zero Dark Thirty Sight & Sound'un Şubat sayısı editöryali sayesinde gözümde ayrı bir yere oturdu, çünkü film üzerine net biçimde olumsuz konuşamıyor olma sebebimi yazıya dökülmüş olarak buldum. Amerika'da herkes işkence mevzusuna odaklanmış olsa da filmin aslında gizli bir ajandası yoktu, aksine; Maya'nın operasyon sonrasındaki durumuna dayandığımızda tüm yapılanların gerekliliğini sorgulayan bir yapısı vardı. Ama tabi bunların hepsi farklı okumalar, mesela Beasts of the Southern Wild'a Katrina'da çuvallayan Bush yönetimini aklamaya çalışan büyülü bir masal diyen de var. Bir de işkence tartışmaları sebebiyle ödül şansının azaldığına dair bir emare yok, zaten Bigelow The Hurt Locker'la Oscar'ı aldığı törenden önce de yapımcıların Akademi üyelerine rüşvet mailleri ortaya çıkmıştı ama törende gördüğümüz üzere bu sonucu etkilememişti. Argo bu ödül sezonunda aldığı ödüllerle bir adım öne çıkıyor fakat ondaki soru işareti de istatistiklere dayanıyor, yani En İyi Yönetmen kategorisine dahil olamamış filmlerin En İyi Film'i alması pek fazla yaşanan bir şey değil şimdiye kadar, hoş o kadar ödülü neden aldığı da muamma da. Bu arada Jimmy Carter da filmin gayet gerçekçi olduğunu ve tek hatasının operasyonun başarılı olmasında hem fikir hem uygulama katkısıyla kredinin %90'ın Kanada'lılara ait olmasına rağmen filmin CIA'yi öne çıkarıyor olması olduğunu söylüyor, ama yine de Oscar favorisi Argo'ymuş kendilerinin. Lincoln bu senenin ne anlatmak istediğini bilen, iyi çekilmiş filmlerinden ve Spielberg referansı da onu bir adım öne çıkarıyor bence, yine de filmin kendisini dar bir alana sıkıştırma isteği sebebiyle içime sinmiyor Lincoln de. Sonuç olarak bu uzun üzerinden geçişim, Lincoln ve Argo'yu ödüle daha yakın gösteriyor bana. Tabi Amour'un yer aldığı bir kategoride benim gönlüm hep ona gider ama, gerçekler farklı.

En İyi Yönetmen kategorisinde de söyleyeceğim şey bir öncekiyle benzerlik taşıyor; bence düşünmeye gerek dahi olmadan Haneke, fakat olası değil. Adaylar arasında bir Ben Affleck'i görseydik hem bu seneki En İyi Film ödülü daha netleşecekti hem de burada o öne çıkıyor diyecektim fakat şu durumda Spielberg en olası aday. Ang Lee'yi ise filmi gösterimlerinden sonra gösterim öncesi kadar etki bırakmadığı için dışarıda bırakıyorum. Silver Lining Playbook'unsa David O. Russell'a ödül getirecek güçte olduğunu düşünmüyorum. Düşük de olsa Benh Zeitlin süprizi görebiliriz belki diyeceğim ama, filmin adaylığına bile Akademinin kendince ödüllendirmesi derken burada sürpriz olarak söylemek garibime gidiyor açıkçası, yine de belli olmaz tabi. Ancak bence Spielberg burada ödülü kendine en güçlü çağıran aday. 

En İyi Orijinal Senaro. Hem Amour hem Moonrise Kingdom bir arada ve ben çok sevdiğim iki auteur'den birini, bence o almalı diyerek öne çıkartamıyorum. Hoş Wes Anderson Moonrise Kingdom'ı Roman Coppola'yla beraber yazdı ama olsun. Eğer Akademi Tarantino'yu ödüllendirmek isterse işte seçeceği kategori bu, ha bana sorarsanız gerekli ödülü Pulp Fiction'la aldı Tarantino. Kaldı ki 2010'da Inglourious Basterds'la aday olduğunda kendisinin tarihi olaylara bakış açısını pek sevmediğini gördük Akademinin. O sene Tarantino'ya karşı ödülü kazanan Mark Boal'ın, filmi etrafında dönen tüm tartışmalara rağmen, diğer adaylara göre "bu yüzden olmaz"ları daha az, dolayısıyla Boal biraz daha öne çıkıyor, bu sene de Yazarlar Sendikası'ndan ödülü almış olması da bir etken ama bir de şöyle bir şey var: 2010'da BAFTA'da da Boal Tarantino'ya karşı kazandı, ama bu sene BAFTA Tarantino'yu ödüllendirdi.

En İyi Uyarlama Senaryo. Beast of the Southern Wild Akademi için fazla bağımsız, Silver Linings Playbook fazla hafif. Life of Pi belki bu ödülle görelebilir diye düşünüyorum ama bence Argo En İyi Filmi alırsa bu ödülü de alır, yoksa Lincoln'ün olur. Ama sırf Angels in America'dan dolayı Tony Kushner'ın ödülü almasını isterim, yani Lincoln'ün. 
En İyi Yabancı Film. Açıkçası adaylar açıklandığında zaten izlemiş olduğum Amour ve No haricindeki filmler hiç ilgimi çekmemiş olduğu için onları izlemedim. Ama buna rağmen gecenin sürprize en kapalı kategorisinin de bu olduğunu söyleyebilirim bence, çünkü ödül benim de istediğim üzere direkt Amour'un olur. Eğer bir sürpriz olmazsa buradan sevgili Haneke'ye bir mesaj iletmek isterim: Lütfen Almanca konuşma ödülü alınca, İngilizce'yi gayet iyi bildiğini biliyoruz.


En İyi Kadın Oyuncu. Emmanuelle Riva adaylar arasında olunca bunu bir çırpıda söyleyemeye çekiniyor olsam da, Jessica Chastain var orda ya, tartışmayalım boşuna. Hem benim favorim, hem de en olası aday kendisi.

En İyi Erkek Oyuncu. Her zaman hayran bırakan oyunculuğu ve tabi 2000'lerin en iyi filmlerinden biri olduğunu düşündüğüm The Master'daki performansıyla Joaquin Phoenix'in ödülü almasını isterim, ama büyük bir ihtimalle kategorinin diğer bir hakedeni Daniel Day-Lewis üçüncü Oscar'ını kazanarak kategorinin en çok kazananı olan Jack Nicholson ve Walter Brennan'ın yanına ismini yazdıracak. Ha tabi bu Phoenix'in umrunda olur mu? Hiç zannetmiyorum. Ben de zaten öylesine tahminlerde bulunduğumdan kendisinin Oscar üzerine söylediklerinin gündem yarattığı röportajıyla da beraber kendisini daha bir seviyorum.


En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu. Amy Adams, benim için çok net. Fakat diğer adaylara bakarsak Sally Field 1985'ten beri seviliyor, hani o meşhur kabul konuşmasında "şimdi beni seviyorsunuz" yakarışlarında belirttiği gibi, ama bu sene almak için büyük çaba gösterdiği Lincoln'deki rolünde performansı Daniel Day-Lewis'in gölgesinde kalıyor bence. Helen Hunt filminin çok ses getirmemiş olmasından kaybediyor, Jacki Weaver'ın rolü de filmde çok etkili bir rol değildi, bu bence olumsuz etkiler. Anne Hathaway içinse Empire'ın dediklerini aynen aktarmak istiyorum: Şarkı söylüyor, duygularını teatral biçimde yansıtıyor ve ölüyor, Akademi'nin daha çok sevdiği bir şey var mı? Ayrıca tüm saçını kesiyor, ne kadar travmatik, Oscar'ı hakediyor." Yani hem son zamanlarda yükselişteki kariyeriyle hem de rolündeki şifrelerle Oscar'a yakın duruyor Hathaway, ama o da filmin profilinden kaybedebilir.

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu. İşte en dişli kategori, hem ismen hem aday oldukları performanslarıyla hepsi ayrı ayrı hakediyor. Ama benim favorim, rol aldığı her filme özel bir şey katan ve rol aldığı her filmde bir filmi bir kendisini izlediğim Philip Seymour Hoffman, hem The Master'la aday olan herkesi desteklemem de bozulmamış olur. Ama Christopher Waltz 3 yıl içerisinde 2. Oscar'ını kazanacakmış gibi geliyor bana.


En İyi Animasyon Film. Wreck-It Ralph diğer sıradan filmler arasında resmen parıldıyor ve bence hakeden de o. Ama Brave'in hem kadın karakter odaklı olması -yanılmıyorsam animasyonlarda pek sık olmayan bir şey- hem de Pixar filmi olması kendisini öne çıkartabilir.

En İyi Sinematografi. Skyfall'un görüntü yönetmeni Roger Deakins bu ödül sezonunda aldığı ödüllerle daha öne çıkıyor, ama şahsen Life of Pie ile Claudio Miranda'nın almasını tercih ederim ben.

En İyi Kurgu. Zero Dark Thirty'de Dylan Tichenor'la beraber aday olan William Goldenberg aynı zamanda Argo'yla tek başına aday. Ve muhtemelen Argo'yla ödülü kazanacak olsa da, o olmazsa Zero Dark Thirty'le kazanacaktır, bence hakkı da.

Son olarak bu seneki aday belgesellerden yalnızca How to Survive a Plague ilgimi çekmişti, onu da hala izleyemedim, o yüzden o kategoriyi bu sene boş geçiyorum.


En başta da söylediğim gibi umuyorum eğlenceli bir tören olur da Tommy Lee Jones gibi izlemeyiz, zaten Oscar dediğimiz şovdan başka nedir ki?

sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

2 tepki:

Hypernormal by B. dedi ki...

Oscar ödül törenleri git gide 'piyasa' oluyor sanki ya da bana öyle geliyor. cannes çok daha ön planda benim için. ben oscarı izlerken eğleniyorum çok bi de kıyafetleri değerlendiriyorum bol bol sanki kırmızı halısı daha ön planda :)
Ben de bloguma beklerim :)
http://hypernormalbybanu.blogspot.com/

capodelnulla dedi ki...

sinemada ödüllendirme çok da mantıklı bir olay değil zaten, oscarlarda da şov hep ön planda olmuştur. cannes bir festival olduğundan oscar'larla karşılaştırılması bence problemli olur, yarışma kısmı tabiki her zaman kastedilen ama yine de cannes'da gösterimi yapılan bir filmle oscar'a aday olan bir filmi aynı kategoriye koyamayız mesela. ikisi de kendi içinde güzel yani:)

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses