"Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar."*
Sadeliği ve yalın hüznünden gelen etkileyiciliğine eğlence dahil değil Yusuf Atılgan'ın yukarıdaki satırlarına. Fakat film sarhoşluğu her zaman bu kadar kısa ömürlü değildir ve bazen daha farklı hallerde tezahür eder. Bazen "abartıyor muyum acaba" diye soruyorum kendime sinemanın benim için geldiği anlamları ve bunu ifade etmeye çalıştığım zamanları kastederek. Ama her defasında "görüyorum ve arttırıyorum" diye cevaplıyorum. Hani hep söylenir ya, "sinema yaşamın yansımasıdır" diye, bana pek seyreltilmiş geliyor bu yargı. Çünkü sinema -ve işbirliği içinde olduğu, içerdiği tüm diğer sanat kolları- yaşamı güzelleştirmekten çok onu yeniden var eder, hatta sinema varolduğundan beri yaşam onun bir imitasyonuna dönüşmüştür.
*aylak adam, yusuf atılgan, yapı kredi yayınları, 24. baskı, temmuz 2011, istanbul, syf. 18
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,
0 tepki:
Yorum Gönder