30 Ocak 2012 Pazartesi

The Artist

Sessiz filmlerden sesli filmlere geçiş dönemini George Valentin karakteri üzerinden anlatan The Artist, günümüz sinemasının da yaşıyor olduğu -ve ben katılmıyor olsam da- "büyük ilerleme" olarak değerlendirilen değişim süreci için çok önemli bir yansıma niteliğinde ve bu nedenle çok daha özel bir film.

Blogda sık sık tekrarladığım gibi ödül törenlerini eğlencelik şovlar olarak gördüğüm için, her ne kadar abartılmasını istemediğim için ödül almasını istemediğim filmler olmuş olsa da, takım tutar gibi ödül almasını çok istediğim film pek olmaz. Fakat; filme dair henüz bir şey okumadığım için filmin senaristi ve yönetmeni Michel Hazanavicius'nun düşüncesini bilmesem de, yönetmenin, sinemanın önemli değişim dönemlerinden birisini konu edinen bu hikayeyi, güzel adam Martin Scorsese'nin bile filmografisine üç boyutlu bir film eklediği -3boyutlu film çekilmesin demiyorum tabi ki burada sadece var olan bir durumu onun üzerinden anlatmaya çalıştım- 2011 yılında sessiz film olarak çekip 2000'li yılların bence en iyi filmlerinden birini yaratmış ve 2012'de böyle büyük bir keyifle sessiz film izletmiş olması, safi sinemayı yok etmekte olan belli değişimlere karşı bir tavırdır. Sonuç olarak, aday filmlerin henüz hepsini izleyememiş olsam da The Artist'in sinema adına ortaya koyduğu bu düşünce nedeniyle Akademi tarafından da ödüllendirilmesini filme ve o düşünceye bir destek olarak algılayacak olduğum için çok istiyor ve önemsiyorum.


The Artist, sesli sinemaya geçişle beraber sessiz filmlerin gözden düşen yıldız oyuncusu George Valentin'in ruhsal durumunu yansıtmakta çok başarılı. Sadece, artık durumun vahametini anlayan Valentin'in yapımcı şirketin merdivenlerinden aşağı indiği sahne bile karakterin içinde bulunduğu durumu çok güzel bir biçimde ortaya koyuyor. Jean Dujardin'a (George Valentin) ve Bérénice Bejo'a (Peppy Miller) hayran kaldığım filmde, -izlemeden önce filme dair hiçbir şey öğrenmek istemeyenler için spoiler niteliği- Peppy Miller'ın Valentin'in odasında onun ceketiyle oynayışı gibi akılda kalan, çok güzel birçok şey var. Ayrıca her yerde sevimliliğinden bahsedilen köpek oyuncu Uggie de filmin mizahi yönüne önemli katkıda bulunmuş. Valentin'in arka arkaya çektiği filmlerin isimleri A Russian Affair'den A German Affair'e değişiyorken, artık sessiz film çekmeyeceğini duyuran yapım şirketine tepki olarak kendi çektiği sessiz filminin isminin Aşkın Gözyaşları olması gibi birçok detay da filmi daha da güzelleştirmiş.

The Artist, sinemanın neden ve nasıl bu kadar güzel olduğunu çok sade bir biçimde anlatabilmeyi başaran, sinemanın bir yaşama sebebi olmasının abartılı bir durum olmadığını bir kez daha gösteren, sadece sessiz sinemaya değil bizzat sinemanın kendisine saygı duruşunda bulunan çok güzel bir film.

sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses