Sözlükler dahi dilin yapısının ötesinde olumlu ya da olumsuz yargılarla anlatıyor sözcükleri, sanki her şey bizim dışımızda belirlenmiş ve bize sunulmuş. Ve ben hep sızlanıyorum, ağlaklık değil ama bunun formu- tahmin edemeyeceğimiz kadar fazla çeşidi var, ve birkaç açıdan güzel. Freddie de bir formu gibi, sadece sözcüklere pek kredi vermeyen. Dodd'ın rahatsızlık verici bir güveni var, bilirliği. İki karakterin zaman içerisinde çarpışmasıyla var oluyor hikaye, ancak film izleyene buyruklarıyla beraber gelmiyor, zaten sözlükler de öyle akla geliyor, sanki umarsızca yol gösterilmeye savrulmuş gibiyiz, ve rehberler sanrıları çağrıştırıyor.
The Master; zamanımızın en önemli ve özel yönetmenlerinden biri olan Paul Thomas Anderson'ın olgun sinema dilinin kendisine zaman ayrılmasını isteyen bir eseri, her gün otobüsle şehrin bir yarısını izlerken ne kadar dikkatsiz olduğumuzu gösteren o güzelliklerden birisi.
Oscar üzerine konuşmalar hafiften başlamışken The Master'ın da ismi sıklıkla geçiyor tabi. Yakın zamanda Interview dergisine, insanları birbirleriyle öyle yarıştırmanın tamamen saçmalık olduğunu söyleyen ve sonrasında da, birkaç saat oturup saçmaladıktan sonra kağıt üzerine çıkan şeyin yanlış gözükebildiğini ama Oscar'lardan nefret falan etmediğini, bir nefret oluşturacak kadar kendisini meşgul etmediğini ekleyen Joaquin Phoenix'in adaylığı üzerine de baya konuşuluyor tabi. Phoenix'in etkileyici performansı/ları ve bir filmin yaratıcı aşamasında önemli olan diğer şeyler bir yana yapımın herhangi bir yerinde Harvey Weinstein varsa ödüller öyle ya da böyle geliyor bilindiği üzere, adam Akademi'nin şubesi-ödülün ön habercisi gibi. Dolayısıyla The Master da, filmin büyük övgüler hakediyor olmasının ötesinde ve bundan bağımsız olarak, Oscar döneminde baya bir konuşulacak ve ödüllendirilecektir.
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,
0 tepki:
Yorum Gönder