Yaşama dair tutkular ve bunlar içerisinde en önemli yere sahip olan sinemayla sarhoşluğunu fazlasıyla çiğ halleriyle işleyen Paris-Manhattan, içerisinden -tam anlamıyla- Woody Allen'ın geçiyor olmasıyla, izleyicisine kendi yaşamlarından çağrışımlarla dolu bir film süresi sunuyor olsa da kopuk ve karton bir film. Allen'a olan sevgim sebebiyle dikkatimi çeken bu günümüz Fransız filmi, her ne kadar gayet samimi duygularla ortaya çıkmış bir film olduğunu hissettirse de oturmamışlığıyla rahatsız edici oluyor. Elbette bir diğer yandan da film Allen'a bir nevi saygı duruşu niteliği taşıyor olduğu için haliyle -tarafımdan- yükselen beklentilere erişmek de zaten pek kolay olmadığından mevcut dağınıklığı da filmin benim için hayal kırıklığıyla sonuçlanmasına ekstra bir etkide bulundu. Tabi Paris-Manhattan, hem Woody takıntılı ana karakteri hem de Woody'nin gerçek varlığıyla da konuk oyuncu olmuş olması ve jazz sosları dolayısıyla kendisine yine de benzer durumda olacak diğer filmlere göre farklı bir yer ediniyor, ama zaman zaman rahatsız edici derecelere varıp diyaloglarından mizansenlerine kadar yansıyan olumsuzlukları sebebiyle de karton film ifadesini hakkıyla taşıyor.
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,
0 tepki:
Yorum Gönder