Garip bir biçimde, söyleyerek yarattıklarıyla daha çok ilgilendiğim bir adam aslında François Truffaut. Birçok konudaki fikri, ondan geriye kalmış olan sözleri beni filmlerinden çok daha fazla etkiledi açıkçası -ki bu benim için gerçekten pek alışıldık bir durum değil. Filmi henüz 2-3 gün önce izlemiş olmam sinema adına olan utançlarımdan sadece birisi: hani internetin de mevcut durumu sonucu sürekli ilgi çeken/isteyen birçok filmin ya da bu sanatın bir çeşit tanrıları olan insanların keşfi, insanın kendine gerçek anlamda bir sinemasever diyebilmesi için izlemiş olması gerektiğini düşündüğü filmler, sinemalarına aşina olunmak istenilen yönetmenler-senaristler-oyuncular, ve durup, n'aparsan yap doğru düzgün yetişemediğini farkettiğin o an. Bir nevi kütüphane sendromu, ama değişmiş olan şimdiki zamandaki farklı bir versiyonu. Bu blogda benim ilk amacım izlediğim filmlere dair not tutabilmekti, çünkü benden başka insanların da ulaşabileceği bir alanda olursa her zaman yaptığım gibi bir süre sonra sıkılıp-üşenip bırakmam; kendimi yazmaya zorlarım gibi gelmişti, bir noktaya kadar gerçekten öyle oldu ve hala öyle de, hatta sevdiğim farklı şeyleri de paylaşma imkanım oldu bu sayede. Ama daha ilk andan itibaren olumsuz bir etkisi de oldu bu ulaşabilir olma durumunun, sanki çok fazla okuyan varmış gibi sürekli bir sunum yapma gereği hissettim, bu tarz sinema adına utanç saydığım durumlar sebebiyle bazen filme dair bir şey yazmadım bazen sadece güzeldi demek istemedim ve bunun gibi birçok düşünce sonucu kendimce film denemeleri dediğim bir şey uydurdum, filmler üzerine tuttuğum notları deneme türüne büründürmeye çalıştım. Her zaman beceremesem de bence güzel de oldu. Bu kadar konuya girme sebebim aslında bu aralar izleyip hayran olduğum Community dizisinin 2. sezon 19. bölümü. Dizinin ana karakterlerinden en basit tabiriyle bir çeşit "geek" Abed'in bölümdeki "değişimleri", bölümde verilen film referansları... Bölüm sona erdiğinde -Abed'le Troy'un o bölüm-sonu-skeçimsilerinden en çok güldüğümü izlemiş olmama rağmen- paylaşmayı sevmediğim tarzdaki bazı düşünceler içerisindeyken aklıma gelen ilk film Truffaut'un Les quatre cents coups'uydu. İşte Fransız Yeni Dalga sinemasının öncülerinden olan bu film üzerine bu kadar alakasız olabilecek, hatta birçok kişinin tamamen zıt olarak görebileceği şekilde bir Amerikan TV komedisiyle beraber anarak bu notları karalamış olmamın sebebi bu. Ama sonuçta hepsi güzel olan bir şeyin parçası değil mi? Yani hep illa film okumaları-eleştirileri veya -benim yaptığım gibi- bunları becemeyip de uydurulan film denemeleri mi olacak? Zaten kurgu olması neden umrumuzdaki bu kadar, veya neden bu omuz silkmek?
Bu cümleleri yazarkenki ruh halime tamamen uygun olarak bir de Tindersticks'den dinleyelim: Tonight Are You Trying To Fall In Love Again? (yani kabaca; yine aşık olmaya mı uğraşıyorsun bu akşam?)
0 tepki:
Yorum Gönder