18 Aralık 2013 Çarşamba

Spring Breakers



Film çekim aşamasındayken üzerine çıkan haberleri açıkçası görmezden geliyordum, çünkü sürekli internette dolanan set fotoğraflarıyla kendi halindeki yönetmen Harmony Korine'in yeni filminin aşırı biçimde pazarlandığı, yani filmin tam bir hype ile örüldüğü fikrindeydim. Sonra filmin Sight & Sound'un Mayıs sayısında kapak konusu olmasıyla Spring Breakers benim de radarıma girmiş oldu, fakat izlemek için aceleye gerek olmadığını düşündüm. Şimdi yılın en sevdiğim dönemlerinden birinin ortalarında, yılın sonu olması sebebiyle saçma sapan bir sürü liste yayımlanırken Spring Breakers da çeşitli listelerde yer alıp bunun karşılığında birçok agresif tepkiye de sebep olduğu için merakım iyice arttı filme karşı. Tabi bu liste olayı acayip ve lüzumsuzca abartılan bir şey, şahsen gördüğümde göz atıyorum çoğuna, özellikle de yılın filmlerini kendince belirleyenlere. Ama ben merak ettiğim için bakıyorum, bundan fazla bir anlamı da pek yok benim için. Mesela bu konuda Elif Batuman'ın The New Yorker'daki "Yıl sonu listelerini sevmemizin 8 sebebi" başlıklı ironik listesi çok hoşuma gitti. Hayır, listelere karşı bir düşmanlığım yok da nedir bu listeleri aşırı ciddiye alma hali, anlamlandıramıyorum.


Spring Breakers, isminin de belirttiği üzere dört üniversite öğrencisinin bahar tatiline odaklanıyor. Tabi belli bir noktadan sonra American Pie'lar ve Britney Spears'ı kronolojik bir kaygı taşımadan sembolleri sayabileceğimiz olgularla beslenmiş/doymuş dünya için bu fazlasıyla klişe bir konu. Ama Oscar sezonuyla beraber tahminlerde en çok kurulan "kurgu kategorisi-en iyi film" ilişkisinin film formuna bürünmüş hali Spring Breakers; yani Malick'i anımsatan bir tarz ve kurguyla böyle bir sinopsisden yılın en iyi filmlerinden biri ortaya çıkmış.



İmge kullanımı bazen boğacak kadar yoğun olsa da hepsi aslında hep aynı noktaya çıkıyor: erk. Bu erki gayet nazik yeriş biçimiyse fazla genel bir çerçevede ilerliyor, yani algıların oluşum ve yerleştiriliş biçiminde nasıl hep bir gizli özne olarak "onlar" varsa, bu bulanıklık sebebiyle algılanış biçiminde de suçlu aramaya kalkışmıyor film. Tabi bu, konunun çöp doğasının filme yansımasına engel değil, aksine filme beraberce katkıda bulunuyorlar. Bu sene benzer bir kuşak eleştirisi üzerine kurulan Sofia Coppola'nın The Bling Ring'inde de "birisi olmayı" farklı ve yanlış algılama söz konusuydu. Ama bence bunu dile getirmekten ziyade esas soru "niye?" olmalı. The Bling Ring bunu televizyona yani MTV kültürüne ve internet kullanımının standartlaşmasıyla beraber onun daha da vahşileşmiş versiyonlarına bağlıyordu, Spring Breakers ise kaynağın bulanıklığına uygun düşecek biçimde ortaya bir hedef koymuyor ve konuya biraz daha karakterlerin varoluşsal problemleriymiş gibi yaklaşıyor. Bu ayrıma rağmen iki film de bir noktada "iyi" sözcüğü ve varyasyonları üzerine oynayarak karakterizasyonunu sağlamlaştırıyor. Fakat Spring Breakers'ın kesinlikle çok daha iyi olduğu şey nasıl yaşanması gerektiği üzerindeki genel algıyı zorluyor olması. Yani bugüne kadar hep bir idealizasyonla anlatılan öğrencilerin tatil hikayeleri ve grup-arkadaşlık algısı bazen Alien dışında neredeyse tüm karakterlerin "iyi bir insan olma" lafları gibi somut olarak -ki Alien'ın karakter olarak önemi burada kontrastı oluşturması açısından daha da artıyor- bazen de bahar tatiline çıkma, o "kasaba"dan kaçma gibi isteklerin dile getirilişiyle daha soyut olarak yeriliyor. Faith'in de karakter olarak işlenişi hem bu yergiyi derinleştirebilmek adına önemli bir yer tutuyor hem de sanki karakterle film, hicvinde muhafazakar bakış açısıyla karıştırılmak istemiyor oluşunun vurgusunu yapıyor.

Sonuç olarak Spring Breakers eleştirmenlerden ziyade seyirciden aldığı aşırı olumsuz tepkiye rağmen bu yıldan geriye kalacak parlak filmlerden birisi, çünkü benim de dahil olduğum '90 ve sonrası kuşaklar ile hem onlara dair algının hem de onların algısının üzerinden daha geniş çerçeveye yayılan ama kuşak filmi diye nitelendirilmemesi gereken bir günümüz yergisi. Zaten komedi ve gençlik filmi kisvesiyle iyice cılkı çıkartılmış bir konuyu kurgu marifetiyle ilgi çekici hale getirebilmiş olması bile başlı başına takdir sebebi.

not: alternatif posterler mi bilmiyorum ama yukarıda çift olarak yer alan poster aslında film özelindeki simgeselliği somutlaştırıyor, hani hala filmin çok amaçsız olduğunu söyleyen veya disney oyuncuları sebebiyle gülünç duruma düştüğünü düşünen varsa zaten filmin biraz da onlar etrafında kurulu olduğunu o afişler güzelce göstermiş. ama tabi benim favorim ilk afiş.
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses