8 Temmuz 2016 Cuma

Everybody Wants Some!!


Richard Linklater'ın son filmini "Dazed and Confused'un ruhani devam filmi Everybody Wants Some!!" diye ifade edince ilk anda görülen pazarlama hamlesinin ötesinde bir gerçeklik yokmuş, ve hatta film baştan sona bir oltaymış hissi veriyor, kabul ediyorum. -Sana diyorum Zach Braff!- Fakat Linklater sinemasına aşina ve hayran olan insanlar için bir gerçek var ki yönetmenin neredeyse tüm filmografisi Dazed and Confused'un adeta ruhani devam filmi ve o da Slacker'ın ruhani kardeşi. Yani McConaughey'in "all right all right all right"ını her anlatışıyla bir kez daha ilgileri üzerine çeken Dazed and Confused açısından devam filmini gerektirecek bir durum yok, zira Linklater'ın bugüne kadar seyircinin önüne serdiği yaşam felsefesi zaten germe-açma hareketleri yaparak geçen günlerin gücünü ön plana alıyor. Dolayısıyla liseden üniversiteye geçen bir gruba pek de ihtiyacımız yok, tıpkı Baumbach sinemasında Kicking and Screaming sonrasında doğrudan iş hayatına geçiş yapan bir gruba ihtiyaç duymadan boşlukları kapatabildiğimiz gibi. Yaşamın devinimini sınırlı bir zaman ve gruba odaklanarak ama esasında yaşamın özüne dair bir tartışmaya girerek anlatıyor nihayetinde Linklater ve Boyhood'daki çocuğun, Dazed and Confused'daki liselilerin, Everybody Wants Some!!'daki grubun ya da Before üçlemesindeki kadın ve erkeğin gelgitleri birbirlerinden farklı değil. Çünkü zamansal olarak içine düştükleri, geçiş yaş veya dönemi sancıları değil olup bitenler zira yaşam başlı başına bir geçiş dönemi. Bu fikri farklı inanış ve felsefe ölçülerinde farklı konumlara oturtabiliriz elbet ve bu anlatıların yaratıcısı da hiçbirini reddetmez fakat Linklater özelinde özgür lahzanın geçici ama evrimleştirici yönü tüm bu farklı konumlarda belirleyici düzlem olmak durumunda. Bu yüzden de Linklater'ın filmografisinin bir hareket etme güdüsü tartışması çevresinde döndüğünü iddia etmek mümkün: her an bir varoluş tercihi, özgürlüğün getirdiği. 

Everybody Wants Some!! üniversiteye yeni başlayan bir beyzbol takımının derslerin başlamasından önceki üç günde yeni ortamlarını keşiflerini anlatıyor. Aslında bir arada bulunması pek mümkün olmayan günleri, yaşamları ve karakterleri bir potada eritip sürükleyici ve bazı parti sekansları hariç hiç sırıtmayan bir anlatıya çevirebilmiş olması Linklater'ın diyalog yazımının da ötesindeki senaristlik becerisinin bir göstergesi. Buna ek olarak kamera kullanımıyla seyirciyi kendisi hemen fark etmeyeceği şekilde her anın bir parçası yapabilme başarısı filmin özüne gayet uygun düşüyor. Çünkü yaklaşık dört günlük süreçte dönemin ruhuna uygun olan dört farklı grubun arasına girip çıkışında Finnegan'ın öne sürdüğü nedene belli ölçüde uygun düşüyor olsa da takım, temelde yapılan şey o ziyadesiyle fazla kullanılan anın yaşanışına dair mottoyu doğru biçimiyle yorumlamak. Takım içerisindeki karakter yelpazesi ve neredeyse her birinin mevcutta gerçekleşene yaklaşımlarındaki farklılık düşünülünce bu daha net biçimde ortaya çıkıyor, zira grubun en derinlikli parçası aslında *orada olmaması gereken* birisi ve günlere dair çözdüğü ama diğerlerinin farkına varamadığı bir gerçek var. Tam da bu gerçek üzerine Everybody Wants Some!! ve anlatılmaktan çok deneyimlenmesi gereken bir film. Bir bütün olarak Linklater filmlerinin günü odağa alan anlayış derinliğine ortak olabildiği gibi filmografisi içerisinde en eğlencelilerden biri olarak da kayda geçiyor. Sorumluluk yüklü bir günün kişisel kabukları kaldıran kadehlerle sonlanması gibi yani nihayetinde. 


dipnot #1: filmin gayet keyifli soundtrack listesi bir yana, filme ilham veren şarkıların daha keyifli spotify playlistine tam da buradan ulaşılabilinir.

#2: annapurna pictures'ın son dönemdeki yükselişiyle beraber kaypak bir zeminde gelir eşitsizliğinin neden iyi bir şey olduğu konusuna saçma biçimde örnek olarak kullanılan yapımcı megan ellison'ın yapım sürecine dahiliyetini bilemiyor olsam da parasını yatırdığı isimlere bakmanın kendisinin çok da dahiyane bir iş yapmadığını anlamak adına yeterli olduğunu söyleyerek sinirimi içime atıyorum. ayrıca söylemek isterim ki kültürel devrimin şampiyonları bazen kültürel devrimin uğrayamadığı insanlar oluyor. hayat çok garip.
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses